En yakın dostumla Kızılay’ın en tuhaf muhiti olan Sakarya Caddesi’nde
yürüyoruz. Nereye aktığı belli olmayan bir kalabalığın içindeyiz. Hem de kol
kola. Ayaklarımızla biraz da biz eskitiyoruz asfaltı.
Etrafa aval aval
bakıyoruz. Bakmak bedava ne de olsa. Hava güneşli. Fırsat bu fırsat deyip
düştük yola. Müzmin bir sonbaharın son günlerini iştahla tüketiyoruz. Önümüz
kış, bir daha böyle havayı bulamayız.
Adımlarımızı bir asker gibi ritmik atmaya çalışıyoruz. Dostum
bana bakıyor, ben dostuma bakıyorum. Bu arada bir bayana yanlışlıkla omzum
çarpıyor. “Kardeşim önüne baksana.” der gibi manalı manalı bakıyor bayan.
Birine daha çarpıyorum. Bir bakıyorum yaşlı bir teyze. Teyze içinden bir şey
demiyor. Açık açık yüzümüze “Yavrum deli misiniz?” diyor. Deli miyiz peki? Tabi
ki değiliz.
Ve yürüyoruz Sakarya Caddesi’nin envai çeşit kokuya bulanmış
asfaltında.
Her adımımızda başka bir koku çalıyor burnumuzun kapısını. Birinci
adımımızda burunlarımızı balık kokusu yokluyor.
-İnsanlar bu kokuya nasıl dayanıyor?
Arkadaşım;
-Ne bileyim ben.
İkinci adımımızda barlardan yayılan içki kokuları buluyor
bizi.
Arkadaşım;
-Üfff… İnsan içmeden sarhoş olur burada.
-“Benim kafam dönmeye başladı bile” diyorum ve birlikte bir kahkaha salıyoruz
kalabalığın arasına. Gözler üzerimizi şöyle bir yokluyor ve yollarına devam
ediyor.
Ben;
-Şu köşeye oturalım biraz. Ayaklarım koptu.
-Tamam, oturalım.
Birlikte çöküyoruz Sakarya Caddesi’nin yapış yapış olmuş
kaldırımına.
-Bugün içimde ayrı bir heyecan var. Kendimi nutuk atmamak
için zor tutuyorum.
-Lütfen, bari şu an yapma. Bugünkü rezillik kotamızı
doldurduk sanırım.
-Ne o korktun mu? Neden biz rezil olalım. İnsanlar öncelikle
kendilerine baksınlar. Bugün kaç kez yalan söylediklerini, kaç insanı
aldattıklarını, kimleri küçümsedikleri düşünüp kendilerinin rezillik
katsayılarını hesaplasınlar.
Ve nutkuma başlıyorum.
Yüksek bir şeyin üzerine çıkıp kalabalığa doğru bağırarak:
-Dostum, “Hayat çok anlamsız.” cümlesini dillerine pelesenk
edenleri görmüşsündür. Hayatı insanların kendileri anlamsızlaştırırlar. Sonra
çıkıp bir nara gibi bu cümleyi zamanın suratına fırlatırlar. İnsanoğlu
sorumluluğu kendi üzerinden atacak kadar acizdir.
İnsanlar kalleştir dostum. Birçoğunun -bir hayvan kadar bile-
inandıkları değerlere sonuna kadar sahip çıktığı görülmemiştir. İdeallerini, mefkûrelerini,
davalarını bir çırpıda basit çıkarlara satanlara kalleş kelimesinden başka ne
yakışır ki. Şimdi ben bunları söyleyince birçoğu üstüne alınmayacaktır.
Kendisinin böyle bir şey yaptığını asla kabul etmeyecektir. Hâlbuki her an inandıklarına
ihanet etmektedir. O ise kabul etmek yerine inkâr yolunu seçecektir. Çünkü
insan kendini yüceltmekten hoşlanır, aşağılamaktan hoşlanmaz. Oysa büyüklük
kendi egona darbe indirebilmektir.
Ben davaya sahip
çıkmayı bir sarhoştan öğrendim dostum. Bir sarhoş ki ne meyhanesini terk eder
ne de içkisini. Orada sabahı etmeden, son yudumu damarlarına ulaştırmadan
evinin yoluna düşmez. Parasını pulunu bu yolda tüketir. Sevdiğini, eşini,
dostunu içkisi uğruna feda eder. Ve bir gün bu uğurda can verir.
Bağırmayı kesip arkadaşıma:
-Keşke biraz önce konuştuklarımı not etseydim. Oysa ne de
güzel felsefi laflar etmiştim demeye kalmadan etrafımızda polisler yerlerini
almıştı.
Polislerden biri:
-Haydi, beyler karakola gidiyoruz.
-Ne o memur bey düşünce suçu mu işledik yoksa?
-Deli misiniz kardeşim siz?
Paylaş
Deli Miyiz Biz?
4/
5
Oleh
Yazarın Dünyası
2 yorum
yorumYazıya konsantre olarak, Sakarya caddesinde ben de yanınızda yürümeye başladım. Bence çok güzel bir gündü. Çünkü diğer günlerden farklıydı.
CevaplaGariptir ki ilk bu yazıyı okurken, kendi yazılarımdan birini okuyormuşum hissine kapıldım.
Teşekkür ederim. Güzel bir yazıydı.
Beğenmenize sevindim. Çok sık olmasa da ben de böyle şeyler karalıyorum.
Cevapla